KALBİ AÇMAK

image

Bir süredir pek yazı yazamıyorum.
Çünkü o kadar çok yazıyorum ki!
Hocalık Eğitimi için.
Kendime yazacak hal kalmıyor.
Yazılar zihnimde akıp gidiyor..

Başladığımda kirazlar çiçek açmıştı.
Sokaklarda çağla badem satılıyordu..
O kadar yani..

Koca Hindistan seyahatimi, yazmayı bırak..
“Buluşalım, bi’ anlat!” diyen arkadaşlarıma bile,
tek cevabım var..
“Şimdi değil!”

Yaz yaz bitmiyordu.
Bu detaycı bünye, beni bunalıma sürüklüyordu..
Taa ki, geçtiğimiz hafta sonu eğitim başlayana kadar.
2-3 sene önce, hocam Zeynep Aksoy
“Hocalık Eğitimi vermelisin!” dediğinde,
uzaylı görmüş gibi sessiz ve şaşkın kalakalmıştım.
Annem aynı şeyi söylediğinde, kala kalmadım tabii..
Günlerce söylendim.
Çocuğu olduğum için, beni ‘gaza getirip, şişiriyor’ diye..
Hocaya söylenemiyorsun tabii..

Zaman geçti.
Karşımda yogaya yeni başlamış insanlar..
Ve ben kendimi, yoganın derinliklerinden
saatlerce bahsetmek isterken buluyorum..
‘Temel’ e dön Öyküm! diyor iç ses.
“Ayak tabanları yere köklensin!”
Rüyalarımda eğitim vermeye başladım sonra..
‘Rüyalarda buluşuruz’ gibi..
.. Ve bir gün artık dedim ki;
“Ben eğitim vericem.
Karşımda kaç kişi olursa olsun.
Bildiğimi anlatıcam.
Kimse gelmezse, zamanı gelmemiştir.
Buluşmam gereken her kimse, hayat beni buluşturur.”

Bunu söylerken, bu kadarını hayal bile etmezdim.
Bu kadar canlı..
Bu kadar akışkan..
Bu kadar güçlü..
Böylesine uyumlu, açık ve sevgi dolu bir başlangıç..
Hayal edememiştim.

Benim hayatımda şöyle oluyor:
Kocaman bir adım için atlıyorum..
“Stüdyo açıcam..”
“Yelken yarışçısı olucam!”
Bi’şey.. Bi’şey..
Başıma geleceklerden habersiz..
Böyle dışardan çok cesur, çok havalı görünen..
Ve sonra başlıyorum korkmaya..
E çünkü adım hala havada.
Belki aylar, belki yıllar alıyor..
Attığım adımın köklenmesi toprağa.
Yani korkmuyor değilim.
Ödüm patlıyor ödüm.
Tırsa tırsa zorluyorum..
Tüm konfor alanlarımı.

Havada uzun süre, öylece belirsizlikle..
Kala kalınca..
Ayağının yere basması.
En büyük mutluluk!
Popo üstü düşmek te var sonuçta.
Ve elbette biliyorum..
Hayatın ne kadar kırılgan,
ne kadar garantisiz..
Ne kadar pamuk ipliğine bağlı olduğunu..
İlk önce düşmeyi öğretirler..
Düşerken az morarmayı.
Paraşütünü pamuk ipliğine bağlamadan önce kampta..
Düşersen az zarar gör diye.
E öyle.
Mukadderat bi’ yerde!

6 ay önce hiç ilgim yokken..
“Eğitim öncesi bi’ bakmam lazım!” Diye apar topar..
Çekirgeyi de alıp Hindistan’ a gideceğimi..
Kim bilebilirdi.
Hayat dışında.
Kendisine saygım sonsuz..

Neyse ki..
“Nasıl olur?!!!” larım ile;
“Nasıl olur?” um arasındaki dirençlerim çok inatçı değil.
Çoğu hızla eriyor.
Bir çoğu.
Yoksa bu deneyimi kendime yaşatamayacaktım..
Daha kim bilir ne kadar zaman..
#sadehocalar ile buluşamayacaktım.

Yoga o kadar güçlü bir buluşma alanı yaratıyor ki..
Orada tüm kimlikler, kısıtlar erirken; bambaşka bir öğrenme,
paylaşma alanı sunuyor.
Kalbindeki, elindeki, avucundaki her ne varsa..
Açıyorsun.
Vermeye.
Almaya.
Sade’de yaşadığımız o kadar zengin bir alışveriş ki..
Öğlen yemek molası oluyor..
Ne yesek, dolaptakiler yeter mi derken..
Meğer herkes bir şeyler getirmiş.
Olanı paylaşıyoruz.
Her zamanki gibi.
Ve hatta biricik kıymetlim..
Kendi yaptığım kıymetli yoğurdumun dibi..
de ortada..
“O benim ders öncesi yemeğim olacaktı!”
derken..
Gidiyor yoğurt cimriliğim..
Darısı diğer cimriliklerimin başına!

Bugün telefonum halen çalıyor..
“Ben de gelsem eğitime.. Söz çok çalışırım..” diye..
Beni çok duygulandıran özveri hikayeleriyle..
Buluşmamız gerekiyorsa..
Elbette..
Seve seve.

Bu yılımın dileğiydi..
“Kalbimde her ne varsa, cömertçe sonuna kadar sunabileyim”
Dilekler hayata dönüşüyor böylece..

Bu hafta bizim için..
‘Ayak tabanları yere köklendi.’
Ne kadar büyür, ne kadar genişleriz..
Hayat gösterecek.
Olabildiğince.
Elimizden geldiğince.
Beraberce..
Sade’ce.
Kalbini açarak bu deneyimi benimle paylaşan herkese..
Şükranla.

Öyküm