KAHVALTI

IMG_2941

Aslına bakarsan..
Ananemin tabiriyle; hattı zatında.
Sadece kahvaltı bile, insana kendinden gelen çok şeyi anlatır.
Sadece durup pek bakmayız.
Hattı zatında baksak iyi olur. 🙂

Biliyorsun belki.
Yemeğe ilgim var.
Sadece sağlıklısına da değil de.
Doğalına, bölgesel olanına, hikayesi olana, güne lezzet katanına.
Yılla önce Gülse Birsel’i coşkuyla Sardunaki’ye kahvaltıya davet ederken..
Eşi Murat Birsel sordu..
Neden otelimizi bırakalım da size gelelim, beni ikna et.
Kahvaltınızda ne olabilir?
Aklımdan geçen; domates peynir.
Hatta ‘domates, peyniiiiğğr’.
Şimdi İstanbullu’ya sorsan sayar misal.
Granola pancake kruvasan.
Özde Egeli’yim.
Biz biraz tutucuyuzdur.
İtalyan’a Yunan’a pancake yedirebilir misin?
İzmir’e de öyle trendler sonradan gelir işte.
Pek te öyle balıklama atlanmaz üstüne.
Dolayısıyla domates peynir var bizde yaz gününde.
Neyseki hikaye yaratma bende kendiğinden.
Ağzımdan ‘ananemin reçelleri’ çıkıyor birden.
Dağ çileği incir böğürtlen..
Sabah 4’e kadar annemle hazırladığımız..
Ortancalarla begonvillerle süslediğimiz kahvaltı sepeti Sheraton Otel’in süitine ulaştırıldıktan sonra..
Ve elbette otel personelinin bu durumdan hiç hoşlanmaması pahasına.
Ananemin reçelleri o yıl Gülse Birsel’in yazısına, kitabına konu olur.
Sade kaynakları etkin kullanmak ve hikaye yaratmak konusunda üstüme yoktur.

Şimdiki işim de farklı değil.
Farklı yolculuklara davet edip hikayelerimizi paylaşmak.
Bak kahvaltıdan nerelere geldik.

Sadece baksan.
O sabahki kahvaltına.
Canının ne zaman gerçekten bir şey yemek istediğine.
Ve gerçekten ne yediğinde iyi geldiğine.
İşte o zaman kendi sağlığın, kendi şifa ve iyi hissetmen..
Kendi ellerinde.
Biraz.
Çünkü birazı da hayat.

Yıllardır severim.
Uyanır uyanmaz değil de baya baya öğlen saatlerinde kahvaltı yapmayı.
Gören ‘Oo günaydın, der.’
Açıklama yaparım.
Hala.
Kendimi tutamam.
‘Aslında erken uyandım.’
Genlerimin yüzde ellisinde geç uyanmak hiç’cool’ bişey değil.
Diğer yüzde ellinin erken uyandığı görülmüş değil.
O yüzden ‘Sana ne canım?!’ diyemiyorum.
Aslında erken uyandıydım.
İçimden devam ediyor iç ses, ‘Canım isterse geç uyanırım sana mı sorcaz canım..’

Şimdilerde oldukça moda oldu.
Sağlıklı beslenenler arasında.
Intermittent fasting. Aralıklı oruç.
İlgili kişiler araştırıyor, buluyor, sunuyor da.
Beden biliyor.
Hattı zatında.
Haftanın birkaç günü.
Akşam yemeden.
Sabah geç yemek.
Bana hep iyi geliyor.
Uzmanlar söylemeden..
Trend olmadan çok önce.
Yani bilgelik içerden zaten geliyor.
Durup fark edip algıladığında.
Ve bazen de dışardan rehberlik alman gerekiyor.
En güzeli bilgilerle bilgelerle donanıp.
Kendi bilgeliğini keşfetmek oluyor.
Bence.

Fotoğraftaki geçen günkü kahvaltım.
Domates salatalık yok.
O yüzden avokado var doyurucu.
Keten tohumları ve kabak çekirdekleri hormonlara şenlik.
Ayurveda proteinleri beraber yeme zor sindirirsin der.
Onun dışında fena bir tabak değil.
Belki canın denemek ister.

Köklerimiz ne yer.
Benim canım ne ister.
Kendine iyi bakmak için.
Bugün özen göster.
Sevgiyle.

Öyküm.

 

 

MOR DAĞLAR.

IMG_0645

Karnımdaki o garip ağrıyı.
İlk kez.
Mor Dağlar’ı çaldığı videoyu izlediğimde hissetmiştim.
Artık geri dönüşü yoktu.
Kendime de itiraf edemedim.
Geceleri uyumadan önce bu tınıları dinledim.

Tanışalı 6 ay geçmişti.
Kendimin bile farkında olmadığı.
O süslenerek hazırlandığım.
Utangaçlıktan olduğu tarafa bakamadan.
Anlattığım derslerden sonra.
Her günün sonunda bana.
Dur. Bak. Dinle dedi.
Uçarı, dopdolu, uslanmaz zihnimi.
Müzikle dize getirdi.

Durdum.
Hissettim.
Hissetmek için.
Yavaşlamaya ihtiyaç duyanlardandım.
Hissedebileceklerimin büyüklüğünden.
Korkup kaçardım.
Kaçamadım.

Karnımda.
O yoğunluğu.
Derinden hissettim.
Aşktı.
Kendimce soğukkanlılığımı takındım.
Çaktırmadım.
Ya da ben öyle sandım.
Aşktan hayır geldiğini görmemiştim.
Gördüm.
Gelmişti.
Binbir zorlukla sınadım.
İlk kez.
Gözlerini kaçırmadan.
Gözlerimin içine bakan.
Tüm fırtınalarımda.
Benimle sadece kalan.
Dalgalansam da.
Durulmama sebep olan.
O’nu gördüm.
Gözlerinden tanıdım.

48 saat oldu görmeyeli.
Şimdiden özledim.
Karşımda mor dağlar.
Açtım bana çaldıklarını dinledim.
Karnımda yine o ağrıyı hissettim.
Hatırladım.
Teşekkür ettim.

Hayat benim için.
Genelde yoğun akıcı.
Yaşamın hızlı ritmi.
Zihnimin derin dalgaları ile çakışıp.
Beni o üst üste binmiş dalgaların içine alırken.
Huzur bulmam için.
Balıkçıl kuşlar gibi.
Kafamı sudan çıkarıp.
Etrafa bakmam gerekiyor.
Aylak aylak.
Yeterince.

Dolap ölçüsü. Limitli yerli içki.
Gelinlik ölçüsü. Patanjali.
Arasında.
Göz göze gelemediğim.
Sevgilimi özlüyorum.
Özlediğimi.
Ve özlendiğimi bilerek.
Şükrediyorum.

Aşka özlem duyan kızkardeşlerime.
Derim ki sade’ce bekle.
Beklerken kendini eğle.
Hayat beklemeyecek kadar kısa.
Eğlenecek kadar güzel.
Ve senin olduğun halin.
Bilsen, ne kadar sevilir, ne özel.
Zamanında buluşursun.
Şimdilik kendini sev.
Yeterince.
Olduğunca.
Cömertçe.
Hayat her haliyle hediye.
Aşkla.
Sevgiyle.

Öyküm.

 

 

 

 

ZURNA.

IMG_0454

Ben genelde sıkı bir öğrenci oldum.
Annemin babamın deli kızı.
Ozan’ın Öyküm’ü.
Yıllardır yoga hocasıyım.
Ve de iş kadını.
Hiç gelin olmamıştım.

Bu sene sevgili oldum.
Hiç bu kadar sevgili biri olmamıştım.
Çok sevgili oldum hem de.
Sevgilim sayesinde.
Oysa hiç alışmamıştım, sevgili olmaya.
Alıştım.
Yerleştim.
Hep sevgili kalmayı istedim.

Geçen dolunayda.
Dalgaları dinlerken.
Sevgilim sordu bana.
Eşim olur musun?

Michelin yıldızlı lokantalarda ıstakoz kırdığımız olmuştu.
Positano da o beyaz elbisemi giymiştim.
Romantik yemeklere çıkmıştık.
Sormamıştı.
Börülce yiyip rakı içerken sordu.
Bence aşkın,
Salatanın suyuna beraber ekmek bandırmakla ilgisi vardı.
Göz göze geldik.
Gözlerimiz parladı.
Biz göz göze gelince.
Gözlerimiz parlardı.
Yine parladı.
Hep parlasın istedik.
Börülce yiyip rakı içerken,
Bir kutlama hayal ettik.

İki haftadır nişanlıyım.
Daha az iş kadını.
Daha çok sevgili.

Gelinlik giyip çıkarıyorum.
Ne gerekiyorsa yapıyorum.

Sektörün görev tanımlarını anlayabilmiş değilim.
Benden de böyle cümle çıkar ancak.
Organizatör kim, cateringçi ne yapar..
Bunlar yine kolay.
Süslemeci var.
Konsept belirleniyor.
Peki süsleyen sandalyeleri getirse..
Oluyor mu?
Ben tam bilemiyor.

Düğünbaz bir kadın olmadım hiç.
Yakın bir kaç arkadaşım dışında.
Ailemde herkes düğün işinde, bir şekilde.
Sevgilim bile benden çok düğün görmüş.
Ben en çok dans etmeyi istiyorum.
Onu biliyorum.
Derken.
Uyuyan genler uyanıyor.
“Eksik” hissetmeyelim diye.
Gereken herşey yapılıyor.
Biri başka ne istersin diye sorsa.
“Zurna isteriiim!” diye bağırıcam.
Avaz avaz.
Kınayı başımdan aşağı döküp.
Şampanyayla yıkanıcam.
Gelinlik giymeye bağımlılık yarattım.
Neden günlük hayatta giyilmiyor.
Hiç anlamadım.

Neyse ki bu hafta Sade’me döndüm biraz.
Eğitim verip organizasyon yaptıkça.
Kendimi hatırladım.
Biraz.

Hayat bazen yoğun akıcı.
Herşey aynı anda oluyor.

Gelin ata binmiş.
Ya nasip demiş.
Hadi hayırlısı. 🙂

Öyküm.

 

 

GÜZELE BAKMAK SEVAPTIR.

IMG_8673

Tatlı bir bahar gününden notlar..

Yaşadığım yarım adanın her bir köşesine hayranım.
Bu toprakla, bu denizle başka bir ilişkim var.
Yuvam bu şehir.
Ve bu şehrin en güzel yanı.
Elbette kaçamakları.
Yarım saat içinde ister dağa çık, ister denize dal.
Canın ne çekerse.

Artık şehir oldukça kalabalık.
Kaçamak ta toplu halde oluyor.
Gizli saklı bir hali kalmıyor.
Her pazar.
Toplu halde Urla’ya, toplu halde Çeşme’ye, toplu halde Sığacık’a kaçılıyor.
Kaçılsın tabi.
O kalabalıktan benim kaçasım geliyor; o da ayrı mesele ya.
Her neyse.

Artık kaçamaklar da, Pazar Günleri de eskisi gibi değil.
Aynı şortla yazı geçirdiğimiz Çeşme’ye; artık makyajsız gidilemiyor.
Urla’nın güzelim ormanları, rüzgar enerjisi yaratıklarından geçilmiyor.
Güzelim bir bahar Pazar’ında.
Kalabalığa mı taksan kafayı. Rüzgar yaratıklarına mı.
Güzelim koyları kaplayan balık çiftliklerine mi.

Belli ki böyle bir dönemde yaşıyoruz.
Artık kabul ediyorum.
İnsanoğlunun dünyaya verdiği zarar ayyuka çıkmış halde.
Biz koloniler halinde kalan verimli topraklara akın edip.
Orada selfi çekip.
Yaşayıp gidiyoruz.

Derken yunuslar geliyor.
Kalabalık bir sürü, yelkenli teknemize eşlik ediyor.
Kahkaha çığlıklarım, kendiliğinden yükseliyor.

Dert edecek çok şeyin olduğu bir zamanda yaşıyoruz ya..
Tek bir gün içinde karşılaştığım ormanın, denizin, mülteci çocuğun.
Halini görüp hissettiklerime dalsam, bahar baharlıktan çıkar.
Belki de hep böyleydi.
Neden biz özel olalım.
Acı olduğu kadar keyif, şiddet olduğu kadar sevgi hep vardı.
Bilemiyorum ki.

Bildiğim tek bir şey var.
Denizin dalgaları arasında yunusların kıvrak bedenlerini görmek için..
Nasıl keskin bir dikkatle bakıyorsam.
Güzelliği bulmak için, aynı yumuşak niyetle bakabilirim.
Kararlılıkla.
Ve olduğu kadar.
Mutlu olmak bir tercih bazen.
Biliyorum.. Ancak bazen..

Yeni aldığım eğitim Organic Intelligence tam da bundan bahseder.
İyi hissettiğin zamanların, zor zamanlardan yumuşakça geçebilme kapasiteni arttırdığı,
sinir sistemi ile ilgili yapılan çalışmalarda ortaya çıkan bir gerçek.
İyi hissetmeyi yaratan senin için her ne ise.
Dur. Bak. Keşfet.
Ve tadını çıkarmana zaman tanı.
An’da olabilme kapasiten arttıkça.
Çevrenle ilişkin samimileşiyor.
İster yunus, ister sevgili.
Yaşamla bağın güçleniyor.
Yaşamınla ilişkin yakınlaştıkça.
Her ne yaratıyorsan, akıcı bir şekilde potansiyelini gerçekleştirme olasılığın artıyor.

Eskiler de dememiş mi.
Güzele bakmak sevaptır.
Bak doya doya.
Sade bir kararlılıkla.
İster yunus ister sevgili.

Öyküm.

* Video temsili. 😉

 

ŞÜKRAN.

img_8499

Derin bir şükran hissediyorum.
Hayatımdaki insanlara.

Ben daha büyük ifade ederdim..
Sevinince.
Üzülünce.
Mutlulukta.

Öyle anlar geliyor ki..
Bu ara hayatımda.
Ne diyebilirim.
Mutlu bir boşluk.
Tatmin.
Huzurlu.
Memnun.

Hislerimde mi sadeleştim.
Ben de henüz tam idrak edemedim.
Yalın ifade etmeye çalışayim.
O zaman belki keşfederim.

Biz bu hafta sonu.
Ekim’de başlayan Hocalık Eğitimi’nin son buluşmasını gerçekleştirdik.
İnzivada buluşmak üzere.
İki gün boyunca yoga konuştuk.
Yoga yaptık.
Paylaştık.
Yoga olduk.
Şükranla.
Ve küçük te bir parti yaptık.
Hislerimizi.
Yolculuğumuzu konuştuk.
Çemberin etrafında ifade bulan.
Her bir cümle.
Kalbime dokundu.

Öğrenci rolü içinde çok değerli insanlarla buluşarak.
Öğretmen rolünde benim anlattıklarım.
Bizi kalpten buluşturdu.
Hepimizin dönüşümüne aracı oldu.

Sade Yoga’nın..
Ilık, yumuşak, kavrayan rahim alanı içinde.
Kendimizi yeniden doğurduk.
Bir kez daha.

Ilık, güvenli, şefkatli bu kuytu alanda.
Buluşmaya.
Kendimizi tekrar tekrar doğurmaya niyetle.

Ve öyle bir yakınlık ki..
‘Yakınım’ dediğine öyle dokunmadı kimse belki de.

Ceren’in yazısı da dokundu bana.
Sessizce kaldım.
Konfetiler falan patlamadı.
Gerçek bir sadelik içinde.
Sade’ce hissettim.
Samimiyetle.
Dokundu bana.
‘Nasıl olsun istersin’ deseler..
Bunu hayal ederdim.
İki gündür duyduğum öyle cümleler var ki.
Güzelliğini.
Yeterince alabildim mi..
Sindirebildim mi.
Bilemedim.

Evimden bile huzurlu dediler.
Bu yolda cesaretimi buldum.
Hayallerimdeki işe kavuştum.
Kariyerimde yoga sayesinde yükseldim.
Kendi kendime özgürce yoga yapabiliyorum.
Dişi hissediyorum.
Gücümü buldum.
Çalkalandım. Yine de iyi oldum.
Aşkla buluştum.
Yoga öğreneyim diye geldim.
Öğretme arzumu keşfettim.
Hayalime adım atıyorum.
Kutlayalım dedik.
İyi ki buluştuk.

Teşekkür ettim.
Şükrettim.
Helal olsun bize dedim.
Yakınlaşma cesaretimize.
Kendimizle.
Birbirimizle.
Samimiyetle.

Geniş bir boşluk içinde.
Güvende.
Umutlu.
Mutlu.
Şefkatle.
Sevgiyle.
Samimiyetle.
Yumuşacık aktı bu eğitim dönemim.

Yol boyunca bana güvenen ve ilham olan değerli öğrencilerime.
Sevgiyle ilişki kurmayı bana öğreten..
Aşkı kulağıma fısıldayan.
Biricik sevgilime.
Sade’ce.
Şükranlarımla.

 

Öyküm.

img_8497

GİRİT MEZESİ

IMG_8006.JPG

Aşk ile yemek yapmak..
Sardunaki’ ciğimin meşhur Girit Mezesi.
Sardunaki’den sonra birçok restoranda taklitlerine rastladım.
Ama gizli dokunuşlara hakim olmadıkları için taklit olmanın ötesine geçememişlerdi..
Girit Mezesi öyle hazır dilimlenmiş zeytinle falan olmaz ayrıca.. 😄
Kalamataları tek tek dilimleyeceksin.
Cevizleri tek tek keseceksin.
Makineyle olmaz.
Elin değecek her lokmaya..

Aromalı bir bergama tulumu eşlik edecek zeytin ve cevize..
Ege’nin özeti olacak formül adeta.
Sonra gizli baharatları ekleyip.
Birkaç gün dinlendireceksin..
Partili ve uykusuz bir gecenin ertesi perşembesinde..
Derslerin arasında.
Girit Mezesi yapmaya hevesin varsa.
Durup.
Bir nefes alıp.
Sade’ce şükredeceksin.
Coşkuyu yaratan O’na.
Hisseden sana.
Aşk ile olsun!
Girit Mezesi de.
Yeni yıl da.

Öyküm.

ÖZVERİLİ ÇABA.

img_7060

ÇYDD Yardım için DOĞADA SADE YOGA

15 Eylül de Sade Yoga nın 5. Yaş günüydü.

Her zaman ki kutlamalardan daha anlamlı bir amaç için kutlama yapmak istedim bu kez.
Hep beraber olacağımız bir organizasyon yapmayı erteledim.
Gün batarken kendi kendime.
Şükrettim.
Teşekkür ettim.
Ve helal olsun dedim..

Bir ay geçti.
Benim doğum günüm gelirken..
Düşündüm..
Ne istesem, ne dilesem, günümü nasıl geçirsem telaşına girmesem..
Hayattan alacaklarıma değil sunabileceklerime odaklansam dedim..
Ve bir ilk adıma niyet ettim.

Son yıllarda hayatımda sosyal sorumluluk projelerinin eksikliğini duydum.
Aklımdan geçen fikirler de karmaşık algoritmalara dönüştü, ilerleyemedim.
Hindistan’da danıştığım keşiş, öğrenci genç kızlara destek vermemi söyledi.
Yakınımda çok sevdiğim yoldaşlarım oldu, bildiğim ne varsa konuştum.
Ama daha fazlasına aklım ermedi.

Bugüne kadar.
Kalbime yeni yaşımın ilk günlerini, vermeye odaklı geçirmek düştüğünde..
Çoşkun bir mutluluk hissettim.
Patanjali’nin Yoga Sutralarında geçen Klesha lardan biri olan ‘Raga’ dan özgürleşmek için harika bir fırsat!
Raga.. Arzuların yarattığı şartlanmaların yarattığı ızdırap.
Ve aynı anda elbette şüpheye düştüm.
Nasıl gerçekleşir?
Çok gerçeküstü bir şekilde mesaj geldi o sırada..
Hindistan’da bana kollarını açan Amma’dan..
İki senedir haber almadığım Aşram’dan arkadaşım Sugata’nın mesajıyla.
Mesaj Hint Festivali’ni kutlayan bir içeriğin arasında Amma’nın doğum gününde bile almaya değil vermeye odaklı olduğunu söylüyordu.
Aradığım cevap çok hızlı gelmişti.

Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği ile hemen bağlantı kurdum.
Bana yol gösterdiler.
Ertesi gün yeni gelen birkaç öğrenciye bu düşüncemi açtım Sade’de..
Gelip destek verir misiniz diye.
Gözleri dolu dolu oldu.
Ben üniversitede ilk yılımı ÇYDD bursuyla okudum dedi.

Hadi bu pazar günü.
Her pazardan farklı bir gün olsun.
Belki dışarda yemek yiyeceğine o gün evde yemek yiyebilirsin.
Beraber yoga yapmamız, bir öğrencinin okul masraflarına destek versin.

Bu ilk adımdaki hedefim bir öğrencinin yıllık okul desteği olan 2000 TL yi toplamak.
Eksik kalırsa kendim ilave edeceğim.
Kim bilir belki de daha çok insana dokunur niyetimiz.

Hayat doğasında oldukça cömert.
Sade’ce farket.
Herşey vererek başlıyor.
Sevgiyle.
Öyküm.
❤️

MÜZEYYEN.

image

‘Yogachittavrittinirodha’
“Yoga zihin dalgalarının durulmasıdır.”
Der Patanjali Yoga Sutraların ikincisinde.
Binlerce yıl önce..
Yıllar sonra.
Müzeyyen Senar..
En sevdiğim şarkıda ifade etmiş aslında.
Dalgalandım da duruldum.
Şarkıyı küçüklüğümden beri kalbim çarparak dinlerken..
Bilemezdim ki hayat ütopyamı dile getirdiğini.
Dalgalarım bir gün durulacak.
Kısmetse.
Sonra da sana vurulacağım.
Kısmetse.
Binlerce güzel sevdikten sonra mı diyor o sahi?!
Allahım sen koru!
Evlerden uzak.. 🙂
Gerçi ruhun ömrü sonsuz.
Sonsuzlukta kaç güzel sevdik..
Kim bilir?!

Yine de küçükken.
Şarkıyı düğünümde çalma fikrimin uygunsuzluğunu.
Şimdi daha iyi anlıyorum.
Aydınlanma bu.
Rakı sofrası, yoga matı..
Bakmaz!
O yüzden..
Canın istiyorsa içeceksin de.
Sonra içmemiştim de, niye aydınlanmadım diye dertlenme.
Bu serzenişini iletebileceğin bir makam yok fikrimce.
Tercihler anda ve sende.
Yogamı da severim..
Rakıyı da.
Tatlı tatlı dalgalanıp.
Tatlı tatlı durulmayı da.
Tatlı tatlı olması vurgulu.
Dalgalar büyüdükçe.
Fırtına yükseldikçe bünyede.
Durulması da zor.
Huzur içinde yaşaması da.
Yaşam içinde üretmesi de.
Varlık sürdürmesi de.

Ben ne dalgalara övgüler düzerim..
Ne de durgunluğa.
Hayat eril ve dişilin, yin ve yang ın birbiri içine geçmiş dansı.
Rahmetliler ne der bilmem.
Vurulmak diyince.
Orada bir nefes beklerim işte..
Ah AŞK!
Sen ne güzelsin..

Patanjali , Müzeyyen ve ben.
Bir de David Deida isterim.
Rakı sofrasında bunun sohbetini yapsak..
Benimle hemfikir olurlar mı acaba?
Meditasyonda bazen tattığın o birlik duygusuyla.
Aşka düştüğünde tattığın tam olma, tatmin olma hissi..
Hatta tasavvufta yaşanan ‘buluşma’ anı..
Aynı şey değil mi sence?
Diye sormak isterdim.
Patanjali ve Müzeyyen’e..

Beklenmedik ve paha biçilmez.
İster yoga matında.
İster sevgilinin kollarında.
Vurulmak çok güzel de.
Dalgaların durulması.
İşte esas mesele.

Her denizci bilir.
Denizle şaka olmaz.
Söz dinleyeceksin.
Fırtına varsa.
Limanda bekleyeceksin.
Dalgaların büyüdüyse.
Önce iç huzurunu bulacaksın.
Yoksa aşk çarpar insanı.
Fırtınada denizin tekneyi hırpalaması gibi.

Sen gel limanında biraz dinlen.
Bırak dalgaların dengelensin.
Huzuru kendi içinde keşfetmedikçe.
Hayata da çok söversin.
Sevgiliye de.

Merkezinden.
Huzurundan.
Dengenden.
Kalbinden vurulunca..
Ah AŞK!
Sen ne güzelsin..

* Patanjali Üstad’a ve Müzeyyen Üstad’a saygıyla.
David Deida’ ya öpücüklerimle. 😉

Öyküm.

 

RENGARENK

image

Bir Cumartesi Gecesi..
Aylardır beklenen Hocalık Eğitimi İnzivası’nın hemen öncesi.
Yine akılda yoga ve ders vermekten başka bir şey olmayan..
Bir Cumartesi Gecesi.
Zihnimdeki tilkiler ve ben..
Hayal ederken..
Nasıl çalkalanıp nasıl dalgalanıp nasıl durulur..
Nerede nefes alınır, nerede kalbe dokunulur..
Canlanırken..
Şarkılar birbiri ardına sıralanırken..
Gelir.
Rengarenk.

Müzik nefes, dans meditasyon.
Hepsi buluşmak için araç.
Seni genişleten.
Engellerini şeffaf hale getiren.
Dalgalarla beraber süzülmeni sağlayan.
Nefesinin sevgiyle akmasına izin veren.
Her ne ise.
Araç.
Kullan.
İşbirliği yap.
Yaşamla inatlaşmayı bıraktıkça.
Kendinle inatlaşmayı bıraktıkça.
Sevebilme kapasiten bir nefes genişliyor olacak.
Bunu sağlayan her ne ise kullan.

Ya da “Kullansan iyi edersin.” 😉
Yaşamının inatlaşmaya heba olmasını pek te istemezsin.
Renklerini en ham haliyle saçmak..
Hayatını gökkuşağının her rengine açmak varken.

Sade’nin gözü kara Yoga Hocalık Eğitimi öğrencileri..
Gözlerini karartıp bu yola benimle çıktıklarında..
Başlarına neler geleceğinden bi haber.
Sade’ce cesaret ettiler.
Olacak olan her ne ise almaya..
Neler olacağını hiç bir zaman bilemezsin.
Hoca rolünde olan; tekniğe, bilgiye, pratiğe çalışır elbet.
Kalbini, bilgisini, sevgisini sonuna kadar açmaya.
Ne kadar olabilirse.
Yol her ne öğretecekse..

Bir avuç gözü kara yoga öğrencisi.
Dağın başında.
Nehrin coşkulu sesinin ortasında.
Ne internet ne telefon.
En bağımsız halde bağlantıdayken.
Yoğun. Derin. Zorlayıcı. Çarpıcı çalışmalar arasında.
Kan ter içinde.
Bakmaya. Görmeye. Farketmeye.
Bilinmeyene. Yeniye. Belirsize. Olana.
Gözü kara biçimde kalbi açmışken.
Yaralara. Kırılganlığa.
Kendimizi nehrin akışına.
Göz yaşlarının akışına.
Vinyasa nın bedende akışına.
Hayatın akışına bırakmışken.
Rengarenkliğimizi dansla kutlarken.
Bilemezdik.
Dönüşümüzde heryerin renklere bürünüyor olacağını.
Farklılığın rengarenk kutlanıyor olacağını.

Oysa kalp biliyor.
Tüm bağlantıları kapattığında o sana söylüyor.
Bir olanla bağlantıya geçmek için..
Varlığını hissetmek için.
Her renk, sade’ce bütün olmak için.
Hiç bir bağlantı gerekmediğini.
Biliyorsun.

Farklılıklarının.
Her bir renginin.
Her bir hücrenin.
Her bir nefesinin.
Her An.
Beraber’ce.
Sade’ce kutlanabileceğini.

Sade’ce sevgi var aslında.
Gördüğün duyduğun yaşadığın her ne ise.
Sevgiden.

Sade’ce sevgi.
Kutlama değer!

Öyküm